Boşanma Davalarında Barışma Girişimleri “Af” Olarak Değerlendirilir Mi: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı İncelemesi

Kararın Özeti

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, boşanma davalarında tarafların kusur durumları belirlenirken “barışma girişimlerinin” af olarak nitelendirilemeyeceğine, affın gerçekleşmesi için barışma önerisinin kabul edilip ortak hayatın yeniden kurulması gerektiğine ve olayda erkek eşin ağır kusurlu olduğuna hükmederek, kadın eş yararına maddi-manevi tazminat ve yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Davanın Özeti ve Tarafların İddiaları

Davacının İstemi

Davacı kadın, 31.05.2009 tarihinde evlendiklerini ve ortak bir çocuklarının bulunduğunu belirterek, eşinin ısrarı nedeniyle işten ayrıldığını, hamileliği boyunca eşinin ilgisiz ve sevgisiz davrandığını, sürekli alkol alarak eve geç geldiğini, bazı hafta sonları işini bahane ederek eve gelmediğini, çocuğun doğumundan sonra eşinin çocuğu istemediğini söylediğini, kendisine fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, sadakatsiz davrandığını ve 04.05.2011 tarihinde haklı bir sebep olmaksızın evi terk ettiğini ileri sürmüştür. Bu gerekçelerle tarafların boşanmalarını, velayetin anneye verilmesini, çocuk için 2.500 TL tedbir ve iştirak nafakası, kendisi için 4.000 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 250.000 TL maddi, 250.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

Davalının Cevabı

Davalı erkek ise, tüm iddiaları reddederek kendisinin kusursuz olduğunu, davacının asıl amacının mal varlığına el koymak olduğunu, davacının kendi isteğiyle çalışmamayı tercih ettiğini, evi terk iddiasının gerçeği yansıtmadığını, aksine davacının evin kilidini değiştirerek kendisini eve almadığını, önceki evliliğinden olan çocuklarına kötü davrandığını, evdeki huzursuzlukları işyerine taşıdığını, profesyonel ressam olarak açtığı sergileri sabote etmeye çalıştığını, ortak konuttaki emanet paraların davacı tarafından izinsiz harcandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi

İlk Derece Mahkemesi Kararı

İlk derece mahkemesi olan Aile Mahkemesi, tarafların evlilik sürecinde yaşadıkları olayları değerlendirmiş ve şu tespitlerde bulunmuştur:

  • Kadın eşin evde yemek yapmadığı, iş ve arkadaş ortamlarında eşini küçük düşürdüğü, “şerefsiz” şeklinde hakaret ettiği
  • Şirket defterlerini kontrol ettiği, davalının önceki evliliğinden olan çocuklarına kötü davrandığı
  • Çocukların eve gelmelerine izin vermediği ve davalı ile çocukların görüşmesine karşı çıktığı
  • Ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket ettiği, davalıdan kendi üzerine mal yapmasını istediği
  • Davalının işyerine giderek çalışanlar önünde huzursuzluk çıkardığı

Buna karşılık erkek eşin de:

  • Eve geç geldiği, çocuğun hastalığı ile ilgilenmediği
  • Eşinin babasının cenazesine katılmadığı
  • Eşi hamileyken hakaret ettiği
  • Mayıs 2011 başında eve bir daha dönmediği

Mahkeme, bu olayları değerlendirirken kadının 22.09.2011 tarihine kadar geçen sürede barışma girişiminde bulunduğu, eşiyle yeniden bir araya gelme iradesi gösterdiği, dolayısıyla 22.09.2011 tarihine kadar gerçekleşen olayları hukuken affettiği veya en azından hoşgörü ile karşılamış sayılacağı kanaatine varmıştır. Bu değerlendirme sonucunda kadının erkeğe göre ağır kusurlu olduğuna hükmederek, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/2. maddesi uyarınca tarafların boşanmalarına, boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu bulunan davacının yoksulluk nafakası ve maddi-manevi tazminat taleplerinin reddine, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, çocuk yararına aylık 1.250 TL tedbir ve iştirak nafakası ödenmesine karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Bozma Kararı

İlk derece mahkemesinin kararı, taraf vekillerince temyiz edilmiş ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından incelenmiştir. Yargıtay, davacı kadının evi terk eden eşinin eve dönmesi yönündeki girişimlerinin af olarak kabul edilemeyeceğini, evlilik birliğini devam ettirmek adına yapılan girişimlerin, af iradesini kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koyan başka olgu ve deliller bulunmadıkça, önceki olaylardan dolayı affetme anlamına gelmeyeceğini vurgulamıştır.

Yapılan soruşturma ve toplanan delillere göre Yargıtay, davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunu, davalının kusurlu davranışlarının kadının kişilik haklarına saldırı teşkil edecek nitelikte olduğunu belirtmiş ve davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini karara bağlamıştır. Ayrıca, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla nafaka isteyebileceği (TMK md. 175) hükmü gereğince, davacı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, geliri ve malvarlığının bulunmadığı gözetilerek yoksulluk nafakası takdir edilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Direnme Kararı

İlk derece mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uymayarak direnme kararı vermiştir. Direnme kararında, kadının eşine “evine dön, her şeye yeniden başlayalım, olanları unutalım, çocuğumuz var, bu evliliği bitirmek istemiyorum” şeklindeki söylemlerinin açıkça affettiğini gösterdiği, kusur dereceleri karşılaştırıldığında kadının daha fazla kusurlu olduğu gerekçesiyle ilk kararında ısrar etmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararı

Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu, af kavramını ve boşanma davalarında affın ne şekilde gerçekleşebileceğini detaylı olarak değerlendirmiştir.

Yüksek Mahkeme, boşanma davalarında af olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için öncelikle bu yönde bir iddia ve bu iddianın; kayıtsız şartsız bir irade beyanı, en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerektiğini vurgulamıştır. Af niteliğinde sayılabilecek davranışlar; barışmış olmak, af iradesini göstermek, hoşgörü ile karşılamak ve olaylara rağmen birliği sürdürmek şeklinde ifade edilmiştir.

Genel Kurul, eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin boşanma davalarında af niteliğinde sayılamayacağını, boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması nedeniyle affın gerçekleşmesi ve bunun sonucunda da tarafların yeniden birlikte olmalarının, yani ortak hayatın yeniden kurulmuş olmasının gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Temel Gerekçesi

Hukuk Genel Kurulu, somut olayda kadının barışma girişiminin erkek tarafından kabul edilmediğini ve taraflar arasında ortak hayatın yeniden kurulmadığını tespit etmiştir:

“Kadının; 14.05.2011 tarihinde eşinin evi terk etmesi üzerine, evlilik birliğini kurtarmak amacıyla sunmuş olduğu barışma önerisi, ortak hayatın yeniden kurulması için iyi niyetli bir girişim olup, erkek eş tarafından kabul edilmemiştir. Kadın eşin iyi niyetli teklifi sonrasında taraflar arasında barışma gerçekleşerek ortak hayat yeniden kurulmadığı gibi erkek eş tarafından böyle bir iddianın ileri sürülmemiş olduğu gözetildiğinde kadın eşin bu eyleminin ‘af’ olarak nitelendirilmesi somut olayın özelliğine uygun düşmemektedir. Eş anlatımla barışma girişimi kabul ile sonuçlanmadığından, Özel Daire bozma kararında belirtildiği üzere kadının, erkeğin önceki kusurlu davranışlarını affettiğinden söz etme olanağı bulunmamaktadır.”

Kurul, tarafların evlilik sürecinde yaşadıkları olayları değerlendirerek erkeğin ağır kusurlu olduğu sonucuna varmıştır:

“Hâl böyle olunca; 31.05.2009 tarihinde evlenen ve ortak bir çocukları olan eşler arasında gerçekleşen evlilik süresince; erkeğin eşine sürekli olarak ağır hakaret etmesi, fiziksel şiddet uygulaması, ortak konutu terk ederek eşi ve çocuğu ile ilgilenmemesi ve yukarıda aynen verilen sözleri söyleyerek, eşinin ortak konuttan gitmesini istemesi karşısında kadının da; eşine ağır hakaret etmesi, eşinin önceki evliliğinden olan çocuklarını görmek istememesi, birlik görevlerini ihmal etmesi eşini arkadaşlarının yanında ve işyerinde küçük düşürecek davranışlar sergilediği anlaşılmakta olup, eşlerin kusurları birbiri ile kıyaslandığında boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile kadın eş yararına TMK’nın 174. maddesinde yer alan maddi-manevi tazminat ile 175. maddesinde yer alan yoksulluk nafakası şartları oluşmuştur.”

Hukuki Değerlendirme ve Açıklamalar

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması ve Kusur Değerlendirmesi

Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre, evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Ancak bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Boşanma davalarında kusur değerlendirmesi büyük önem taşımaktadır. Yargıtay içtihatlarına göre, tarafların kusur durumları “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmekte ve her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumları, o evliliğe özgü olarak değerlendirilmektedir.

Maddi ve Manevi Tazminat

Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesine göre, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Ayrıca, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir. Boşanma nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf bunu talep edebilir. Manevi tazminat ise, kişilik haklarına saldırı teşkil eden boşanmaya sebep olan olayların yarattığı acı, elem ve ızdırabın giderilmesi amacını taşımaktadır.

Yoksulluk Nafakası

Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesine göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. “Yoksulluğa düşme” kavramı, Yargıtay içtihatlarında “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi zorunlu ihtiyaçları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların durumunu ifade etmektedir.

“Af” Kavramı ve Boşanma Hukukundaki Yeri

Af, bir suçu, kusuru veya hatayı bağışlama anlamına gelmektedir. Boşanma hukukunda af, boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması ve tarafların yeniden birlikte yaşama iradesini ortaya koymaları şeklinde tezahür etmektedir. Af niteliğindeki davranışların kabul edilebilmesi için kayıtsız şartsız bir irade beyanı veya affı gösterir nitelikte tutum ve davranışların varlığı gerekmektedir.

Ancak evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla yapılan iyi niyetli girişimler ve barış teklifleri, karşı tarafça kabul edilmediği sürece af olarak değerlendirilmemektedir. Affın gerçekleşmesi için taraflar arasında barışmanın gerçekleşmesi ve ortak hayatın yeniden kurulmuş olması gerekmektedir.

Sonuç

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı, boşanma davalarında “af” kavramının yorumlanması ve kusur değerlendirmesi konusunda önemli ilkeler ortaya koymaktadır. Bu kararla birlikte:

  1. Evlilik birliğini kurtarmak amacıyla yapılan barışma girişimlerinin, karşı tarafça kabul edilmediği sürece af olarak nitelendirilemeyeceği açıkça ortaya konmuştur.
  2. Affın gerçekleşmiş sayılabilmesi için tarafların yeniden bir araya gelmesi ve ortak hayatın kurulmuş olması gerekmektedir.
  3. Tarafların kusur derecelerinin belirlenmesinde, evlilik sürecinde yaşanan olayların bütüncül bir değerlendirmesinin yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
  4. Eşin ağır hakaretleri, fiziksel şiddet uygulaması, ortak konutu terk etmesi ve eşi ile çocuğuyla ilgilenmemesi gibi davranışlar, ağır kusur olarak değerlendirilmiştir.
  5. Boşanma davalarında tazminat ve nafaka taleplerinin değerlendirilmesinde kusur durumunun belirleyici olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.

Bu karar, evlilik birliğinin sona ermesi sürecinde yaşanan anlaşmazlıklarda, tarafların haklarının korunması ve adil bir sonuca ulaşılması açısından hukuki bir rehber niteliğindedir.

Kaynakça

  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2019/523, K. 2022/1271, T. 11.10.2022
  • 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
  • Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 1998/688 K. sayılı kararı
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 2007/275 K. sayılı kararı
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 E., 2019/751 K. sayılı kararı
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E., 2019/296 K. sayılı kararı
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.11.2020 tarihli ve 2020/2-244 E., 2020/881 K. sayılı kararı
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.01.2022 tarihli ve 2019/2-92 E., 2022/13 K. sayılı kararı

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top