Kararın Özeti
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşlerden birinin diğerine karşı sürekli şekilde devam eden ağır kusurlu davranışları karşısında sessiz kalınarak evlilik birliğine devam edilmesinin, boşanma davalarında “af” niteliğinde sayılamayacağına ve evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü ile boşanmaya karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Dava Konusu ve Tarafların İddiaları
Davacının İstemi
Davacı kadın, 09.10.2012 tarihli dava dilekçesinde; davalı kocası ile 27.12.1977 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten iki ergin çocuklarının bulunduğunu, eşlerin bir aydır ayrı yaşadıklarını ileri sürmüştür. Davalı kocanın evlilik süresince kendisine karşı kıskanç ve güvensiz davranışlar sergilediğini, ağır şekilde fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, sinirlendiğinde ceza olarak gece evin dışında soğukta veya evde tek ayak üzerinde beklettiğini, beklemezse üzerinde sigara söndürmekle tehdit ettiğini iddia etmiştir.
Davacı, kendisinin birlik görevlerini eksiksiz şekilde yerine getirmesine rağmen ayda en az iki kere dayak yediğini, ortak çocukların yaşlı gözlerle çaresizce olan biteni izlediklerini, yaşadıklarına daha fazla dayanamayarak annesinin yanına sığınmak zorunda kaldığını belirtmiştir. Çile ve işkence ile geçen 35 yıllık evlilik birliğini devam ettirmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, kendisi yararına aylık 500 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 60.000 TL maddi, 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının Cevabı
Davalı koca, 02.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde tüm iddiaları reddederek, davacı eşi ile aralarında bir problemin olmadığını, 1977 yılından beri devam eden birlikteliklerinde “evliliğin tuzu biberi” sayılabilecek anlaşmazlıkların yaşandığını ancak boşanmayı gerektirir büyük bir problemin olmadığını savunmuştur. Davacının son bir yıldır psikolojik tedavi gördüğünü, davayı da bu rahatsızlık nedeniyle açtığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi
İlk Derece Mahkemesi Kararı
Gediz Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi, 18.06.2013 tarihli kararında, her ne kadar ortak çocukların tanık olarak alınan beyanlarından erkeğin kadına karşı şiddet ve hakaret içeren sözler söylediği anlaşılmışsa da, bu olaylardan sonra tarafların tekrar bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirdikleri, dolayısıyla bu olayların affedilmiş ya da en azından hoşgörüyle karşılanmış olduğunu değerlendirmiştir.
Mahkeme, eşlerin Eylül 2012 tarihinden beri ayrı yaşadıkları, fiili ayrılık döneminde yaşanan tartışmada tarafların birbirlerine karşı küfür ve hakaret etmedikleri, erkeğin kadına şiddet uygulamadığı, erkeğin evlilik birliğini devam ettirme isteğine karşılık kadının kendi adına tarla devredildiği takdirde yeniden bir araya gelmeyi kabul edeceğini beyan ettiğini belirtmiştir. Bu hâl göz önüne alındığında taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının sabit kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Kararları
Mahkemenin kararını davacı vekili temyiz etmiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ilk incelemesinde 13.02.2014 tarihli kararı ile hükmü oy birliği ile onamıştır.
Ancak davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 23.06.2014 tarihli kararında, toplanan delillerden davalı kocanın eşine sürekli hakaret ettiği, eşinin ihtiyaçlarını karşılamamak suretiyle evlilik birliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmekten kaçındığı ve eşini müşterek çocuklarının yanına dahi göndermeyerek baskı altında tuttuğunun anlaşıldığını tespit etmiştir.
Daire, bu durumda taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğunu, olayların akışı karşısında davacı kadının dava açmakta haklı olduğunu belirtmiştir. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün bulunmamasına göre kadının davasının kabulü gerektiğini (TMK md. 166/1) ifade ederek yazılı şekilde davanın reddinin doğru görülmediğini belirtmiş ve kararı oy çokluğu ile bozmuştur.
Mahkemenin Direnme Kararları ve Sonraki Süreç
Mahkeme, 18.09.2014 tarihli kararıyla bozma öncesi kararda yer alan aynı gerekçeyle direnme kararı vermiştir. Bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.03.2017 tarihli kararı ile kısa karar ve gerekçeli karar çelişkisi nedeniyle hükmü oy çokluğuyla usulden bozmuştur.
Bunun üzerine mahkeme, 07.11.2017 tarihli kararıyla usule ilişkin eksikliği gidererek önceki gerekçeyle direnme kararı vermiştir. Bu karar da davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Nihai Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, önüne gelen uyuşmazlığı “somut olayda taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı, buradan varılacak sonuca göre açılan boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği” noktasında toplamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Gerekçesi
Hukuk Genel Kurulu kararında, TMK’nın 166. maddesinin 1. ve 2. fıkralarındaki “evlilik birliğinin sarsılması” hükümlerini değerlendirerek, bu düzenlemenin hâkime çok geniş takdir hakkı tanıdığını belirtmiştir.
Kararda, Yargıtay içtihatlarına göre, tam kusurlu eşin boşanma davası açamayacağı, çünkü bunun tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkaracağı vurgulanmıştır. Kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine (TMK m. 2) atıfta bulunulmuştur.
Kurul, tarafların kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiş ve her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
Somut olayda, tanık beyanlarına göre davalı erkeğin evlilik süresi boyunca eşine sürekli hakaret ettiği, fiziksel şiddet uyguladığı, ihtiyaçlarını karşılamadığı, evlilik birliğinin yükümlülüklerini yerine getirmediği ve eşini ortak çocuklarının yanına dahi göndermeyerek baskı altında tuttuğu anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu, “af” kavramını ele alarak şu önemli tespiti yapmıştır:
“Af” kişiliğe bağlı bazı haklardan vazgeçilmesi anlamına gelen bir irade açıklamasıdır ve maddi olguların gerçekleşmesinden çıkarılır. Evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayanan boşanma davalarında af niteliğinde davranışlar gerçekleşmişse, artık bu davranışlar, boşanma davasının reddine gerekçe oluşturur. Af olgusu ise; kayıtsız şartsız bir irade beyanı, eğer yoksa en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olması gerekmektedir.
Kurul, somut olayda olduğu gibi, bir eşin diğer eşe karşı sürekli olacak şekilde devam eden ağır kusurlu davranışları karşısında, diğer eşin sessiz kalarak evlilik birliğine devam etmesi hâlinin boşanma davalarında af niteliğinde sayılamayacağını açıkça belirtmiştir.
Bu nedenle Kurul, gerçekleşen olaylara göre evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, birliğin bu hâle gelmesine kusurlu davranışları gerçekleştiren davalının sebebiyet verdiği, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğu ve boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu bir davranışının bulunmadığı gerekçesiyle, tarafların TMK’nın 166/1. maddesi uyarınca boşanmalarına karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Sonuç ve Hukuki Değerlendirme
Bu karardan çıkarılabilecek önemli hukuki sonuçlar şunlardır:
- Süreklilik arz eden kusurlu davranışlar affedilmiş sayılamaz: Bir eşin diğer eşe karşı sürekli olarak devam eden ağır kusurlu davranışları karşısında, mağdur eşin sessiz kalarak evlilik birliğini sürdürmesi, bu davranışları affettiği anlamına gelmez.
- Af kavramının sınırları: Affın varlığı için ya açık bir irade beyanı ya da en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranışın ispatlanması gerekmektedir. Münferit bir olay sonrasında barışmak af sayılabilirken, sürekli devam eden kötü muameleye karşı sessiz kalmak af niteliğinde değildir.
- Kusur değerlendirmesi: Boşanma davalarında tarafların kusur durumlarının somut olaya göre “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu” şeklinde belirlenmesi gerekmektedir.
- Evlilik birliğinin temelinden sarsılması: TMK m. 166/1 kapsamında bir boşanma sebebinin varlığı için, birliğin temelinden sarsılması ve bu sarsılmaya sebep olan kusurlu davranışların ispatlanması yeterlidir.
Bu karar, özellikle uzun yıllar süren evliliklerde, şiddet ve kötü muameleye maruz kalan eşlerin, bu duruma katlanarak evliliği sürdürmüş olmalarının, kötü muameleyi affettikleri anlamına gelmeyeceğini ve her zaman boşanma davası açma haklarının saklı olduğunu vurgulaması açısından büyük önem taşımaktadır.
Kaynakça
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2019/92, K. 2022/13, T. 18.01.2022
- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, Madde 166
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E., 2019/296 K. sayılı kararı
- Yargıtay’ın 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı
- Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I