Boşanma Davalarında Feragat Af Anlamına Gelir Mi: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Analizi

Kararın Özeti

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, erkek eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, kadının ise ilk boşanma davasından feragat etmesinin erkeğin kusurlu davranışlarını affettiği anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle erkek eşin ağır kusurlu olduğuna ve kadın eş yararına maddi-manevi tazminat koşullarının oluştuğuna hükmetti.

Olayın Özeti ve Tarafların İddiaları

Davacının İstemi

Davacı erkek, eşiyle 01.02.1973 tarihinde evlendiklerini ve dört ortak çocuklarının bulunduğunu belirterek, evliliğin ilk anlarından itibaren eşlerin anlaşamadıklarını, sorunun temelinde kadının kendisine yönelik olumsuz tutum ve davranışlarının yattığını ileri sürmüştür. Ayrıca eşinin hiçbir ihtiyacını karşılamadığını, saygısız davranışlar sergilediğini, çocuklar yüzünden zoraki devam eden evliliğin devamında hiçbir yarar bulunmadığını belirtmiştir.

Davacı, taraflar arasında daha önce eşi tarafından açılan ve feragat nedeniyle reddedilen boşanma davasından sonra ortak hayatın yeniden kurulmadığını da iddia ederek boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalının Cevabı

Davalı kadın ise, davacının tüm kötü davranışlarına rağmen çocukları uğruna evliliğe devam ettiğini, erkeğin evine ve çocuklarına karşı ilgisiz olduğunu, kendisine fiziksel şiddet uyguladığını iddia etmiştir. Ayrıca eşinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını, 2009 yılından itibaren başka bir kadın ile yaşadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Davalı kadın, mahkemenin aksi kanaate varması halinde ise kendisi yararına 1.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 200.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.

Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi

İlk Derece Mahkemesi Kararı

Aile Mahkemesi, 27.05.2016 tarihli kararında, davalı kadın tarafından daha önce açılan boşanma davasının feragat nedeniyle reddedildiğini, bu nedenle kadının öncesinde yaşanan olayları affettiğini kabul etmiştir. Mahkeme, fiili ayrılık döneminde davacı erkeğin başka bir kadınla yaşamak dışında kusurlu davranışının ispatlanamadığını belirterek, tarafların eşit kusurlu olduğuna hükmetmiştir.

Bu değerlendirme sonucunda mahkeme, davanın kabulüne ve tarafların boşanmalarına karar vermiş, eşit kusur nedeniyle davalı kadının tazminat taleplerini reddetmiş, ancak yararına aylık 550 TL tedbir ve 600 TL yoksulluk nafakası ödenmesine hükmetmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin İlk Bozma Kararı

Davalı kadının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 19.06.2018 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Bozma gerekçesinde, davalı kadının cevap dilekçesinde erkek eşin fiili ayrılık döneminde başka bir kadınla yaşadığını iddia ettiği, ancak bu iddiasını ispat etmek için gösterdiği tanıkların dinlenmediği belirtilmiştir.

Yargıtay, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesine göre yasal sebep bulunmadıkça gösterilen tanığın dinlenmemiş olmasının savunma hakkını kısıtlayan önemli bir usul hatası olduğunu vurgulamıştır. Ayrıca, HMK’nın 241. maddesi uyarınca, mahkemenin gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeterli bilgi edindiği takdirde geri kalanların dinlenmemesine karar verebileceğini, ancak bu koşulların somut olayda oluşmadığını belirtmiştir.

İlk Derece Mahkemesi’nin İkinci Kararı

Bozma kararına uyan Aile Mahkemesi, 05.02.2019 tarihli ikinci kararında, kadının dinlenmeyen tanıklarını da dinlemiştir. Mahkeme, tarafların daha önce sonuçlanan boşanma davasının reddinden sonra ortak hayatı yeniden kurmak için bir araya gelmediklerini, mevcut davanın Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 166/4. maddesindeki üç yıllık sürenin sonunda açıldığını tespit etmiştir.

Mahkeme, eşlerin on yıldan beri ayrı yaşadıklarını, kadının önceki boşanma davasından feragati nedeniyle eşinden kaynaklanan kusurlu davranışları affetmiş sayıldığını, hatta tanık beyanlarına göre bu feragat karşılığında üç daire aldığını belirtmiştir. Ancak buna rağmen eşlerin yeniden bir araya gelmediğini, ortak hayatın kurulmadığını tespit ederek her iki tarafın uzlaşmaz tavırları nedeniyle boşanmada eşit kusurlu olduklarına karar vermiştir.

Sonuç olarak mahkeme yine davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, eşit kusur nedeniyle davalının tazminat taleplerinin reddine, ancak yararına aylık 550 TL tedbir ve 700 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin İkinci Bozma Kararı

Davalı kadının ikinci kez temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 09.09.2019 tarihinde mahkeme kararını kısmen bozmuştur. Yargıtay, yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı erkeğin fiili ayrılık döneminde sadakatsiz davranışlar içerisine girdiğinin, davalı kadının da retle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak birlikte yaşamaktan kaçındığının ve boşanma sebebi yarattığının anlaşıldığını belirtmiştir.

Buna göre Yargıtay, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı erkeğin ağır, davalı kadının ise az kusurlu olduğunun kabulü gerektiğini, tarafların eşit kusurlu olarak değerlendirilmesinin doğru olmadığını vurgulamıştır.

Ayrıca, TMK’nın 174/1-2. maddeleri uyarınca, boşanmaya sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı ve boşanma sonucu en azından diğer eşin maddi desteğini yitirdiği gerekçesiyle, kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

İlk Derece Mahkemesi’nin Direnme Kararı

Aile Mahkemesi, 08.01.2020 tarihli kararıyla, önceki gerekçelerini tekrar ederek Yargıtay bozma kararına direnerek, tarafların eşit kusurlu olduğu ve davalı kadının tazminat taleplerinin reddedilmesi gerektiği yönündeki görüşünü sürdürmüştür.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Nihai Kararı

Direnme kararının davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, uyuşmazlık Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelmiştir. HGK, 08.11.2022 tarihli kararında, boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların kusur durumunun ve bunun tazminat koşullarına etkisinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

HGK, TMK’nın 166/4. maddesine göre eylemli ayrılık sebebine dayanan boşanma davalarında eşlerin kusur durumunun boşanma kararı için bir önemi bulunmadığını, ancak boşanmanın fer’i niteliğindeki istekler (tazminat, nafaka vb.) yönünden önem taşıdığını vurgulamıştır.

Olayın özellikleri ve tarafların durumu değerlendirildiğinde, HGK şu tespitleri yapmıştır:

  1. Erkek eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, kadının ise retle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak boşanma sebebi yarattığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
  2. Kadının açtığı ilk boşanma davasından feragat etmiş olması, erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarını “af” niteliğinde sayılamaz. Çünkü:
    • Feragat sonucunda eşler arasında barışma gerçekleşmemiş ve ortak hayat yeniden kurulmamıştır.
    • Erkek eş tarafından böyle bir iddia ileri sürülmemiştir.
    • Tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere, erkek eşin sadakatsiz davranışı süregelen şekilde devam etmiştir.
    • Eşler arasında boşanma kararının kesinleşme anına kadar sadakat yükümlülüğü devam ettiğinden, erkeğin bu kusurlu davranışlarının affedildiğinden söz etme olanağı bulunmamaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Temel Gerekçesi

HGK, kararının temel gerekçesini şu şekilde ortaya koymuştur:

“Hâl böyle olunca; 01.02.1973 tarihinde evlenen ve ortak dört çocukları olan eşler arasında gerçekleşen evlilikte erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması karşısında kadının da retle sonuçlanan ilk boşanma davasını açarak boşanma sebebi yarattığı eldeki davada eşlerin kusurları birbiri ile kıyaslandığında boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile kadın eş yararına TMK’nın 174. maddesinde yer alan maddi-manevi tazminat şartlarının oluştuğunun kabulu gerekmektedir.”

Bu gerekçeyle HGK, Aile Mahkemesi’nin direnme kararını bozmuş ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bozma kararına uyulması gerektiğine hükmetmiştir.

Hukuki Analiz

Türk Medeni Kanunu’nda Eylemli Ayrılık ve Kusur Değerlendirmesi

TMK’nın 166/4. maddesi, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağını ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceğini düzenlemektedir.

Bu maddede düzenlenen “eylemli ayrılık sebebi”ne dayanan boşanma davalarında, boşanma kararı verilebilmesi için eşlerin kusur durumunun bir önemi bulunmamaktadır. Ancak kusur değerlendirmesi, maddi ve manevi tazminat gibi boşanmanın fer’i niteliğindeki istekler bakımından önem taşımaktadır.

Af Kavramı ve Boşanma Davalarındaki Etkisi

Af, sözlük anlamıyla bir suçu, kusuru veya hatayı bağışlama olarak tanımlanmaktadır. Boşanma davalarında af olgusunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için:

  1. Bu yönde bir iddia olmalı,
  2. Kayıtsız şartsız bir irade beyanı veya en azından affı gösterir nitelikte tutum ve davranış ile ispatlanmış olmalı,
  3. Eşlerin evlilik birliğini kurtarmak maksadıyla birliğin devamı yönünde iyi niyetli girişim ve barış müzakerelerinin ötesinde, boşanmaya sebep olan olayların hoşgörü ile karşılanması ve bunun sonucunda tarafların yeniden birlikte olmaları, yani ortak hayatın yeniden kurulmuş olması gerekmektedir.

İncelenen kararda HGK, kadının açtığı boşanma davasından feragat etmesinin, erkek eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarını affettiği anlamına gelmeyeceğini açıkça belirtmiştir. Çünkü feragat sonrasında eşler arasında barışma gerçekleşmemiş, ortak hayat yeniden kurulmamış ve erkek eşin sadakatsiz davranışları devam etmiştir.

Maddi ve Manevi Tazminat Şartları

TMK’nın 174. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi tazminat talepleri, boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir. Buna göre:

  1. Maddi tazminat: Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.
  2. Manevi tazminat: Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

HGK, erkek eşin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmasının kadın eşin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu ve kadının erkekten daha az kusurlu olduğunu kabul ederek, kadın yararına maddi ve manevi tazminat koşullarının oluştuğuna hükmetmiştir.

Sonuç

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun incelenen kararı, boşanma davalarında özellikle “af” kavramı ve kusur değerlendirmesi konularında önemli ilkeler ortaya koymaktadır:

  1. Boşanma davalarında “af” olgusunun gerçekleşmiş sayılabilmesi için sadece davadan feragat etmek yeterli değildir; aynı zamanda eşlerin barışması ve ortak hayatın yeniden kurulması gerekir.
  2. Eşler arasında boşanma kararının kesinleşme anına kadar sadakat yükümlülüğü devam ettiğinden, bu süreçte gerçekleşen sadakatsiz davranışların affedilmiş sayılması mümkün değildir.
  3. Eylemli ayrılık sebebine dayalı boşanma davalarında (TMK m. 166/4), kusur değerlendirmesi boşanma kararı için değil, tazminat gibi fer’i sonuçlar için önem taşır.
  4. Sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış, bunu gerçekleştiren eşin ağır kusurlu sayılmasına ve diğer eşin tazminat talep etme hakkına sahip olmasına yol açabilir.

Bu karar, hem hukuk uygulayıcıları hem de benzer durumda olan vatandaşlar için yol gösterici nitelikte olup, boşanma davalarında tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde önemli bir yer tutmaktadır.

Kaynakça

  1. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2020/260, K. 2022/1453, T. 08.11.2022
  2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
  3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
  4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 E., 2019/296 K. sayılı kararı
  5. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.11.2020 tarihli ve 2020/2-244 E., 2020/881 K. sayılı kararı
  6. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.01.2022 tarihli ve 2019/2-92 E., 2022/13 K. sayılı kararı
  7. Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top