Karar Özeti
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eylemli ayrılık nedeniyle açılan boşanma davasında önceki boşanma davasında kesinleşen kusur belirlemesinin, sonraki davada kesin delil teşkil edeceğine ve hâkimin aynı döneme ilişkin yeniden kusur belirlemesi yapamayacağına hükmederek yerel mahkemenin direnme kararını bozmuştur.
Davanın Konusu ve Tarafların İddiaları
Davacının İstemi
Davacı erkek, 20.12.2012 tarihli dava dilekçesinde; 21.07.1994 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, evliliğin ilk zamanlarında eşler arasındaki ilişkinin iyi olduğunu, kendisinin tüberküloz hastası olduğunu ve davalının bu hastalığını bilerek evlenmesine rağmen sonradan sorun etmeye başladığını belirtmiştir. Ayrıca, davalı kadının daha önce açtığı boşanma davasının reddedildiğini ve kararın 16.04.2009 tarihinde kesinleştiğini, ret kararından sonra ortak hayatın yeniden kurulmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalının Cevabı
Davalı kadın, 15.07.2013 tarihli cevap dilekçesinde; davacının iddialarını reddederek, kendisini küçük düşürdüğünü, fiziksel şiddet uyguladığını, bıçakla öldürmeye çalıştığını ve evden kovduğunu, bu nedenle evi terk etmek zorunda kaldığını belirtmiştir. Boşanmayı kabul etmekle birlikte, 500 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 150.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi
İlk Derece Mahkemesi Kararı
İlk derece mahkemesi olan Aile Mahkemesi, 07.05.2015 tarihli kararında; tarafların evlilik süresince davacının düzgün bir işinin olmadığını, bu nedenle başlayan anlaşmazlıklar sonucunda davacının eşine karşı şiddet uyguladığını, sıcak çay döktüğünü, bıçakla üzerine yürüdüğünü ve tehdit ettiğini, bir tartışma sonrası eşini evden kovduğunu ve o tarihten sonra tarafların bir araya gelmediklerini tespit etmiştir.
Mahkeme, kadın eşin daha önce açtığı boşanma davasında, tanıkların dinlenememesi nedeniyle kusur belirlenmesinin bağlayıcı olmadığı ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davacı erkeğin tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, davalı kadın yararına 150 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 7.000 TL maddi ve 7.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Bozma Kararı
Davacı erkeğin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 05.10.2017 tarihli kararıyla; daha önce davalı kadın tarafından açılan ve reddedilen boşanma davasında, erkeğin boşanmayı gerektirebilecek kusurunun kanıtlanamadığının tespit edildiğini, bu nedenle tanık anlatımlarında geçen olayların ilk davadan önce gerçekleştiğini ve davacı erkek aleyhine değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.
Özel Daire, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olan davalı kadın lehine şartları oluşmadığı halde maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) ve yoksulluk nafakası (TMK m. 175) takdirinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Yerel Mahkemenin Direnme Kararı
Aile Mahkemesi, 14.03.2019 tarihli kararıyla; bozma kararına yargılama giderlerine ilişkin kısım yönünden uymuş, ancak kusur belirlemesi yönünden önceki kararında direnmiştir. Direnme gerekçesinde; kadın tarafından açılan dayanak davanın temyiz edilmeden kesinleştiği, söz konusu davada kadın eşin tanıklarını hazır edemediği için dinletemediği, dolayısıyla ilk davada tüm deliller toplanarak kusura ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılamadığı belirtilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararı
Direnme kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu uyuşmazlığın özünü “eşler arasında TMK’nın 166/4. maddesi uyarınca görülmekte olan eylemli ayrılık hukuksal sebebine dayalı boşanma davasına dayanak oluşturan reddine karar verilen davada kesinleşen kusur belirlemesinin, eldeki davada yeniden kusur belirlemesi yapılmasına engel nitelikte kesin delil teşkil edip etmediği” olarak belirlemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Temel Gerekçesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kararında şu önemli tespitleri yapmıştır:
“Açılan bir boşanma davasının reddi veya kabulüne ilişkin verilen hüküm kesinleştiği takdirde, taraflar ‘açılan dava tarihi itibariyle’ kararda yer alan kusur belirlemesi ile bağlıdır ve bu durumun doğal sonucu olarak yapılan kusur belirlemesi, başka bir mahkemenin kararında tartışılamayacağı gibi yeniden kusur belirlemesi yapılmasına da imkân tanımayacaktır.”
Kurul, kesin hükmün kesin delil teşkil ettiğini ve artık aynı taraflar arasında, aynı hukukî ilişkinin temelini oluşturan sebebe dayalı olarak açılan ve sonuçlanan davada oluşan kesin delilin tarafları ve hâkimi bağladığını vurgulamıştır.
Kurul ayrıca, TMK’nın 166/4. maddesinde yazılı “eylemli ayrılık sebebine” dayanan boşanma davalarında kusurun, boşanma kararı verilebilmesi için değil, boşanmanın malî sonuçları yönünden önem taşıdığını belirtmiştir.
Hukuki Değerlendirme ve Sonuç
Kesin Hüküm ve Kesin Delil Kavramları
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303. maddesine göre, bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekmektedir.
Kesin hüküm, öncelikle hükmü veren mahkeme de dâhil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hükmün kesin delil teşkil etmesi ise, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı konuya ilişkin yapılan yargılamada kesinleşmiş olan vakıanın, görülmekte olan diğer bir davada ileri sürülen aynı iddia veya savunma yönünden kesin delil teşkil etmesi anlamına gelir.
Eylemli Ayrılık ve Kusur Belirlemesi
Türk Medeni Kanunu’nun 166/4. maddesine göre, boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Bu tür davalarda kusur belirlemesi, boşanma kararı verilebilmesi için değil, maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174) ile yoksulluk nafakası (TMK m. 175) gibi boşanmanın mali sonuçları açısından önem taşımaktadır.
Sonuç ve Özet
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, somut olayda kadın eşin açtığı ilk boşanma davasında erkeğin kusurlu bir davranışının bulunmadığının tespit edilip kararın kesinleştiğini, dolayısıyla bu kusur belirlemesinin, sonraki eylemli ayrılık davasında kesin delil teşkil ettiğini kabul etmiştir.
Sonuç olarak, yerel mahkemenin ret ile sonuçlanan boşanma davasındaki kusur belirlemesini bir kenara bırakarak aynı döneme ilişkin yeniden kusur belirlemesi yapması ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eş yararına tazminat ve nafakaya hükmetmesi hukuka aykırı bulunmuş ve direnme kararı bozulmuştur.
Bu karar, boşanma davalarında kesin hükmün etkisi ve eylemli ayrılık davasında kusur belirlemesinin önemi konusunda önemli bir içtihat niteliğindedir.
Kaynakça
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2020/96, K. 2022/1435, T. 02.11.2022
- 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166/4, 174 ve 175. maddeleri
- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 303. maddesi
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.12.2014 tarihli ve 2014/17-1656 E., 2014/1099 K. sayılı kararı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.2013 tarihli ve 2013/20-300 E., 2013/1629 K. sayılı kararı
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-287 E., 2010/305 K. sayılı kararı