Kararın Özeti
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, dava açıldıktan sonra meydana gelen yeni bir vakıanın (olayın) tam ıslah yoluyla ileri sürülemeyeceğine, dava tarihinden sonra gerçekleşen eylemlerin ıslah yoluyla davaya dahil edilemeyeceğine ve karşı tarafa kusur olarak yüklenemeyeceğine hükmetti.
Davanın Özeti
Davacının İstemi
Davacı-karşı davalı (erkek eş) 04.09.2015 tarihinde açtığı davada, 23.07.2011 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, evliliğin ilk zamanlarında sorun yokken bir süre sonra davalının tavırlarının değiştiğini, davalı kadının aile birliği görevlerini yerine getirmediğini, eşine güven duymadığını, aldatmakla suçladığını, kendisine ve ailesine karşı hakaret ve küfür ettiğini ileri sürerek, pek kötü veya onur kırıcı davranış, olmadığı takdirde şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmaya, velayetin babaya verilmesine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalının Cevabı
Davalı-karşı davacı (kadın eş) ise cevap ve karşı dava dilekçesinde iddiaları reddetmiş, kendisinin çalıştığı halde ev işlerini ihmal etmediğini, buna rağmen eşinden yardım istediğinde olumsuz cevap aldığını, erkeğin eşine ve çocuğa karşı soğuk ve ilgisiz davrandığını, evlendiğine pişman olduğunu söyleyerek kendisini aşağıladığını, başka kadın personellerle gereksiz samimiyet kurduğunu, bu durumu dile getirdiğinde erkeğin kendisini hırpalayarak küfür ve hakaret ettiğini belirterek asıl davanın reddini ve karşı davanın kabulünü istemiştir.
Davacının Islah Talebi
Davacı-karşı davalı erkek, 31.05.2016 tarihli ıslah dilekçesinde, yargılama aşamasında kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığını, başka bir erkekle birlikte olduğunu, 04.12.2015 tarihinde (yani dava açıldıktan sonra) ortak çocuğu görmek için eve gittiğinde kadını bu erkekle yatak odasında yakaladığını ileri sürerek, davayı “zina nedeniyle” boşanma davası olarak ıslah etmiştir.
Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi
İlk Derece Mahkemesi Kararı
İlk derece mahkemesi, erkeğin zina iddiasıyla ilgili tanık beyanlarının tutarsız olduğunu, kadının başka erkekle olan fotoğraflarının ne zaman ve hangi şartlarda çekildiğinin belirsiz olduğunu, Whatsapp kayıtlarının haberleşme gizliliğini ihlal ettiğini belirterek zinaya dayalı davayı reddetmiştir. Ayrıca, erkeğin ilgisiz davrandığı, hakaret ettiği ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı gerekçesiyle boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğuna karar vermiştir.
Sonuç olarak erkeğin davasının reddine, kadının davasının kabulüne karar vererek tarafları boşamış, velayeti anneye vermiş ve kadın lehine tazminata hükmetmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
Bölge Adliye Mahkemesi, erkeğin kadını bir başka erkekle yatak odasında yakaladığını, buna ilişkin fotoğraf çektiğini ve tanıkların da buna şahit olduğunu, bu durumun HMK’nın 189/2. maddesi ve Anayasa’nın 22. maddesine aykırı olmadığını, erkeğin zina iddiasını ispatladığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmıştır.
Tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin zinaya dayalı davası ile kadının şiddetli geçimsizliğe dayalı davasının kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, ancak eşit kusur nedeniyle kadının tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Bozma Kararı
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, zina vakıasının dava açıldıktan sonra (04.12.2015 tarihinde) gerçekleştiğini, “her davanın açıldığı tarihteki koşullara tabi olduğunu ve dava tarihinden sonra meydana gelen olayların eldeki boşanma davasında taraflara kusur olarak yüklenemeyeceğini” belirterek kararı bozmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi’nin Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesi, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli yürütülmesi gerektiğini, dava tarihinden sonra gerçekleşen olaylar için yeni dava açılmasının taraflara ve yargı mercilerine külfet getireceğini, usul ekonomisine hizmet etmeyeceğini, ıslah ile dava sebebinin değiştirilmesinin taraflar açısından sakıncasının bulunmadığını, ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğ edildiği düşünüldüğünde savunma hakkının kısıtlanmadığını belirterek direnme kararı vermiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davalı-karşı davacı vekilinin temyiz başvurusunu kabul etmiş ve direnme kararını bozmuştur. Genel Kurul, “dava tarihi olan 04.09.2015 tarihinde henüz gerçekleşmemiş bir vakıanın ‘hatalı işlem’ adı altında ıslah yolu ile düzeltilerek dava dilekçesine eklenmesinin hukuken olanaklı olmadığını, her davanın açıldığı ana kadar gerçekleşen hukuki ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiğine yönelik ilkeye göre de mümkün olmadığını” belirtmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Hüküm Gerekçesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, ıslahın amacı ve hukuki niteliğine vurgu yaparak kararını gerekçelendirmiştir. Kararın 25. paragrafında ıslahın hukuki niteliğini şöyle açıklamıştır:
“Yukarıda 20. paragrafta ıslahın hukukî niteliğinin ‘taraflardan birinin tahkikat aşamasında yapmış olduğu usul işlemini düzeltmesi’ ve 21. paragrafta ise ıslahın amacının ‘yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak’ olduğu açıklanmış olup sonuç olarak ıslah yolu ile taraflara tahkikat aşamasında yapmış oldukları hatalı usul işlemlerini bir defaya mahsus olmak üzere düzeltme hakkı veren hukukî bir çare olduğu hususu kuşkusuzdur.”
Ayrıca 30. paragrafta şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Islah yolu ile taraflara tahkikat aşamasında yapmış oldukları hatalı usul işlemlerini bir defaya mahsus olmak üzere düzeltme hakkı verildiğine göre, dava tarihi olan 04.09.2015 tarihinde henüz gerçekleşmemiş bir vakıanın ‘hatalı işlem’ adı altında ıslah yolu ile düzeltilerek dava dilekçesine eklenmesi hukuken olanaklı olmadığı gibi her davanın açıldığı ana kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiğine yönelik ilkeye göre de mümkün değildir.”
Hukuki Değerlendirme
Islah Kavramı ve Amacı
Islah, kelime olarak bir şeyi iyileştirme, düzeltme anlamını taşımakla birlikte, yargılama hukuku bakımından daha özel ve teknik bir anlama sahiptir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176-182. maddelerinde düzenlenen ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işlemlerinin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir.
Islahın amacı, yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık nedeniyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını önlemektir. Islah, tahkikat aşamasında yapılmış olan hatalı bazı taraf usul işlemlerini bir defaya mahsus olmak üzere düzeltme imkanı veren hukuki bir çaredir.
Boşanma Davalarında Islah ve Dava Sonrası Olaylar
Hukuk Genel Kurulu’nun kararında vurgulandığı üzere, “her dava açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükmü esas ittihaz olunması iktiza eylemesine” gerekçesi ile her davanın açılması anına kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir. Bu ilkeye göre, dava açıldıktan sonra meydana gelen olayların ıslah yoluyla dava konusu yapılması mümkün değildir.
Somut olayda, zina eyleminin dava tarihinden sonra (04.12.2015 tarihinde) gerçekleştiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Islah yolu ile yapılacak düzeltmenin ancak hatalı işlemlere yönelik olabileceği, dava tarihinde henüz gerçekleşmemiş bir olayın “hatalı işlem” adı altında ıslah yoluyla düzeltilemeyeceği açıktır.
Sonuç ve Hukuki Çıkarımlar
Bu karar, boşanma davalarında ıslah kurumunun kullanımına önemli bir sınırlama getirmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, dava açıldıktan sonra meydana gelen olayların ıslah yoluyla dava konusu yapılamayacağını açıkça ortaya koymuştur.
Bu karardan çıkarılabilecek önemli hukuki sonuçlar şunlardır:
- Islah, yalnızca dava açılmadan önce gerçekleşmiş olup da dava dilekçesinde ileri sürülmemiş vakıaların davaya dahil edilmesine imkan verir.
- Dava açıldıktan sonra meydana gelen yeni vakıalar için yeni bir dava açılması gerekir.
- Her dava, açıldığı tarihteki koşullara tabi olup, dava tarihinden sonra meydana gelen olaylar o davada taraflara kusur olarak yüklenemez.
- Boşanma davalarında, dava tarihinden sonra gerçekleşen zina gibi olaylar için yeni bir dava açılması gerektiği, mevcut davaya ıslah yoluyla dahil edilemeyeceği açıktır.
Bu karar, usul ekonomisi ilkesi ile teksif ilkesi arasındaki dengeyi de göstermektedir. Yargıtay, teksif ilkesini öne çıkararak, davaların gereksiz yere ve kötü niyetle uzatılmasını önlemeyi amaçlamıştır.
Kaynakça
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2020/362, K. 2022/1514, T. 15.11.2022
- 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), md. 176-182
- 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), md. 161, 166
- Türk Hukuk Lugatı, Ankara 2021 Baskı, Cilt-I, s. 472, 1191
- Kenan Tunçomağ; Türk Borçlar Hukuku, I, Genel Hükümler, 6. Bası, 1976, s. 335
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2020/1-128, K. 2022/1415, T. 02.11.2022
- 28.11.1956 tarihli ve 1956/15 E., 1956/15 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı