Tam Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir Mi: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Analizi

Giriş

Boşanma davaları, Türk hukuk sisteminde en karmaşık ve duygusal süreçlerden biridir. Özellikle tarafların kusur durumları, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilmektedir. Peki, evliliğin sona ermesinde tamamen kusurlu olan eş, boşanma davası açabilir mi? Bu soru, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2022 yılında verdiği bir kararla yeniden gündeme geldi.

Kararın Özeti

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tamamen kusurlu olan davacı erkeğin açtığı boşanma davasının reddedilmesi gerektiğine hükmederek, “kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği” temel hukuk ilkesini bir kez daha teyit etmiştir.

Davanın Arka Planı

Davacının İstemi

Davacı erkek, 20.11.2014 tarihli dilekçesinde şu iddiaları öne sürmüştür:

  • Taraflar 21.03.2014 tarihinde evlenmişlerdir
  • Davacı, davalının baskısı sonucu önceki eşinden boşanarak onunla evlenmiştir
  • Evliliğin ilk gününden itibaren davalı kadın, davacıya psikolojik baskı uygulamış, ailesi, arkadaşları ve önceki evliliğinden olan çocukları ile görüşmesini engellemiştir
  • Davalı kadın, aşırı kıskanç davranışlar sergilemiş, bu nedenle davacı işe gidememiş ve işleri bozulmuştur
  • Davalı, davacıya hakaret etmiş ve eski nişanlısı Hüseyin ile görüşmeye devam ederek sadakat yükümlülüğünü ihlal etmiştir

Bu gerekçelerle davacı, tarafların boşanmalarına, kendisi yararına 10.000 TL maddi ve 0.01 TL (bir kuruş) manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Ayrıca, davalının hamile olduğunu öğrenince, anne karnındaki bebek için DNA incelemesi yapılmasını istemiştir.

Davalının Cevabı

Davalı kadın ise tüm iddiaları reddetmiş ve karşı iddialar öne sürmüştür:

  • Dava dilekçesindeki hiçbir iddia gerçek değildir
  • Sekiz aylık hamile olup, yaşadığı üzüntü nedeniyle düşük riski bulunmaktadır
  • Asıl davacı erkek aşırı kıskanç ve baskıcı bir yapıya sahiptir
  • Eski nişanlısı ile görüştüğü iddiası tamamen hayal ürünüdür
  • Davacı erkek, eski eşi Aynur ile cinsel birliktelik yaşamakta olup, 21.03.2014 tarihinde bu kadından çocuğu olmuştur

Davalı kadın, davacının davasının reddedilmesini ve kendisi yararına 20.000 TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkeme Süreçlerinin Detaylı İncelemesi

İlk Derece Mahkemesi Kararı

İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesi, 14.04.2016 tarihli kararında şu tespitlerde bulunmuştur:

  • Taraflar ruhen ve fikren anlaşamamaktadır
  • Eşlerin birbirlerine karşı saygı ve sevgileri kalmamıştır
  • Davacı erkek, “ortak çocuğun kendisinden olmadığını dahi düşünecek kadar” güven problemi yaşamaktadır
  • Kadın eşin lüks taleplerini karşılamak için erkek eş şirketten para çekmiş ve kendisini zarara sokmuştur
  • Erkek eş kıskançlık sebebiyle kadın eşe nefes aldırmamıştır
  • Erkek eş, şüpheleri nedeniyle kadının hamileliği ve doğum sonrasında çocuğa ilgisiz davranmıştır

Mahkeme, bu gerekçelerle tarafların eşit kusurlu olduğuna hükmederek boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 1.000 TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yararına 1.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusur nedeniyle eşlerin tazminat taleplerinin reddine karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Birinci Bozma Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 10.10.2017 tarihli kararıyla, davalı kadının dinlenilmesinden açıkça vazgeçmediği tanığı dinlenmeden hüküm kurulmasının, davalının hukuki dinlenilme hakkının (HMK m.27) ihlali niteliğinde olduğunu belirterek kararı bozmuştur.

İlk Derece Mahkemesi’nin İkinci Kararı

İlk derece mahkemesi bozmaya uymuş ve ilgili tanığın beyanını aldıktan sonra aynı yönde karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin İkinci Bozma Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 19.03.2019 tarihli kararıyla, mahkemenin taraflara kusur olarak isnat olunan vakıaları somut olarak göstermediğini, kararın yeterli gerekçeden yoksun olduğunu belirterek kararı tekrar bozmuştur.

İlk Derece Mahkemesi’nin Üçüncü Kararı

İlk derece mahkemesi bozmaya uyarak daha detaylı gerekçe ile yine eşlerin eşit kusurlu olduğuna hükmederek boşanmalarına karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Üçüncü Bozma Kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 20.10.2020 tarihli kararında şu tespitlerde bulunmuştur:

  • Davacı erkeğin aşırı kıskanç olduğu ve ortak çocuğa ilgisiz davrandığı ispat edilmiştir
  • Mahkemece davalı kadına kusur olarak yüklenen “lüks taleplerinin olduğu, erkeğin bu talepleri karşılamak için kendisini zarara soktuğu, şirket hissesini devrettiği” vakıaları ispat edilememiştir
  • İspat edilemeyen bir vakıa kusur olarak yüklenemez
  • Dolayısıyla davacı erkek, boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda tamamen kusurludur

Özel Daire, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesini değerlendirerek, tamamen kusurlu eşin dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamanın doğru olmadığını, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği temel hukuk ilkesine aykırı olacağını belirtmiştir. Bu nedenle, erkeğin boşanma davasının reddedilmesi gerektiğine hükmederek kararı bozmuştur.

İlk Derece Mahkemesi’nin Direnme Kararı

İlk derece mahkemesi, Yargıtay bozma ilamının yerinde görülmediği, önceki gerekçede belirtildiği gibi tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davalı vekilinin temyizi üzerine, 14.06.2022 tarihli kararında uyuşmazlığı iki noktada toplamıştır:

  1. Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği
  2. Davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun Hüküm Gerekçesi

Hukuk Genel Kurulu, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesini tamamen kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamanın doğru olduğunu belirtmiştir. Kararda şu önemli tespitler yapılmıştır:

“Tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki ‘birlik artık sarsılmıştır’ diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2).”

Kurul, somut olayda dinlenen tanık beyanlarına göre, mahkemece kadın eşe yüklenen kusurlu davranışların kanıtlanamadığını tespit etmiştir. Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuz olmakla birlikte, bu sonuca ulaşılması tümüyle erkek eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, boşanmaya sebep olan olaylarda kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın varlığı ispat edilememiştir.

Sonuç olarak, Hukuk Genel Kurulu, davalı vekilinin temyiz itirazlarını kabul ederek, direnme kararını bozmuştur.

Kararın Hukuksal Değerlendirmesi

Bu karar, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin uygulanması bakımından önemli esaslar ortaya koymaktadır:

  1. Kusur İlkesi: TMK m. 166/1’e göre boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurlu olması gereklidir.
  2. “Kimse Kendi Kusuruna Dayanarak Hak İddia Edemez” İlkesi: Tam kusurlu eş, boşanma davası açarak bir hak elde etmek istiyorsa, bu talep TMK m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı düşer.
  3. İspat Yükü: Boşanma davalarında, her bir tarafın iddia ettiği kusurlu davranışları ispat etmesi gerekir. İspat edilemeyen vakıalar kusur olarak değerlendirilmez.
  4. Hâkimin Takdir Yetkisi: Her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumları kendine özgü ve o evliliğe münhasırdır. Bu nedenle hâkim, her olayı kendi özellikleri içinde değerlendirmelidir.

Sonuç

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararı, Türk Aile Hukuku’nda önemli bir ilkeyi teyit etmektedir: Tamamen kusurlu olan eş boşanma davası açamaz. Bu karar, boşanma hukukunda “kusur ilkesi”nin halen önemini koruduğunu göstermektedir.

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına tamamen kendi davranışları ile sebep olan bir kişinin, bu durumu ileri sürerek boşanma talep etmesi, hukukun temel ilkelerinden biri olan “kimse kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemez” prensibine aykırıdır.

Bu karar, özellikle aile mahkemelerinde görülen boşanma davalarında, tarafların kusur durumlarının titizlikle incelenmesi ve ispat edilmesi gerektiğini bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca, boşanma davalarında tarafların iddialarını somut delillerle desteklemeleri gerektiğini göstermektedir.

Kaynakça

  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2021/851, K. 2022/902, T. 14.06.2022
  • 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 166
  • 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 27
  • Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2016/20985, K. 2017/10824, T. 10.10.2017
  • Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2018/7221, K. 2019/2987, T. 19.03.2019
  • Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2020/1316, K. 2020/4872, T. 20.10.2020
  • Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2014/2-594, K. 2015/2795, T. 04.12.2015
  • Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top